“Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.”
Ankara’da Tacettin Dergâhı’nda bu mısraları yazarken ufukları karanlık, safha safha
yıkılmakta olan bir vatanın geleceğine dair umut ışıklarını ateşliyordu. O, şehirden şehre,
cepheden cepheye koşarak insanlara, ümitsizliğe düşmemelerini, güçlü ve ümitvar olmalarını
ısrarla telkin ediyordu.
Ama Âkif’in asıl ideali ülkenin geleceğinde söz sahibi olacak ruhen ve fizikî olarak güçlü
bir nesil yetiştirmekti.
Mehmet Âkif, idealindeki gençliği Âsım’ın Nesli olarak niteliyordu. Âsım, Mehmet Âkif”in
ana hatlarını ayrıntılı olarak çizdiği ideal bir gençlik prototipidir. Vatanını, milletini, değerlerini ve
tarihini sevmektedir. Haksızlığa tahammülü yoktur. Haksızlığa karşı susmayan, haykıran ve
hatta bileği ile düzeltmeye çalışan bir gençtir Âsım. Güçlüdür ve bu gücünü şahsî çıkarları için
değil, ülkesi, milleti, toplumun yararları ve geleceği için kullanmaktadır. Kavgacıdır, ama onun
kavgası toplumun yararınadır.
Safahat’ta Mehmet Âkif, Âsım’ı fiziki ve ruhi portresi ile anlatmaktadır:
“Asım’ın dengi heyakil, seçilir yüzlerle.
şimdi, sağ kolda, gümüş kaplı birer bâzûbend,
Boynu muskayla donanmış o yarım deste levent.”
Âsım toplumsal olayların sürekli içindedir. Kendine ait değer yargılarını en iyi ifade
etmektedir. Tarihe karşı nankörlük edenleri uyarmaktadır.
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım…
—Boğamazsın ki!
—Hiç olmazsa yanımdan koğarım!
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle….
Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim.
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım;
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu….
İrticaın şu sizin lehçede manası bu mu?”
Vatanın karış karış işgal edildiği bir dönemde Âkif, geleceğe Âsım’la bakmakta, Âsım’la
teselli bulmakta, Âsım’ın iradesi ile ülkenin kurtulacağına inanmaktadır. Çünkü ülkenin geleceği
iyi yetişmiş kuşaklarla mümkündür.
“İşin hakikati: Hilkat ne kâr arar, ne zarar;
Bekâ-yı nesle bakar hep, bekâ-yı nesli sorar.
Neden mi? Çünkü hayatın yegâne gayesidir;
O gâye olmasa dünyâ bir âhiret kesilir.”
Âsım, bir semboldür. Müslüman Türk gençliğini temsil eder. İnancı tamdır. Ülkesini işgal
etmek isteyenlere karşı aklıyla, gücüyle mücadele eder. Kazanır. Bunun en canlı örneği
Çanakkale Savaşı’dır.
Çanakkale’de yedi düvele karşı mücadele vermiştir, yılmamıştır ve başarmıştır.
“Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.”
Âsım, bir bakıma Mehmet Âkif’in kendisidir. Vefakârdır. Sözüne sadıktır. Baytar
mektebinde okurken sınıf arkadaşları ile sözleşirler. Kim önce vefat ederse geride kalan
çocuklarına diğerleri bakacaktır. Sözleşmelerinden yirmi yıl sonra arkadaşı vefat eder geriye iki
çocuğu ile hanımı kalır. Âkif’in son derece maddi sıkıntıda olduğu bir dönemde meydana gelen
bu olay karşısında verdiği sözü tutar ve arkadaşının ailesine sahip çıkar.
Safahat’ın 6. kitabı Âsım, ideallerin zirvelerini yakalamak isteyen gençlerin ana hatları çok
iyi belirlenmiş yol haritası gibidir. Âsım’ın neslini yetiştirecek geleceğin anne, baba ve kurumları
bu haritayı kullandıkları sürece zirveye tırmanacaklardır.
Büyük ve ölümsüz şairimiz Mehmet Âkif’i bir kez daha rahmetle anarken en yakın
arkadaşı Mithat Cemal’in O’nun için yazdığı bir dörtlükle yazımızı bitirelim.
“Toprak, sen kol kanat ol, öyle kucakla!
Bilmezsin, O gökten de, adın da temizdi!
Ey yeryüzü, ma’bet kesilip Allah’a yüksel;
Koynunda yatan gölge bizim Âkif’imizdi!”
|